Yalnızlık Nedir? Yalnızlık Hakkında Ne Yapabiliriz
Herkes zaman zaman yalnız hisseder. Öğle yemeğinde yanına oturacağımız kimse olmadığında, yeni bir şehre ya da ülkeye taşındığımızda ya da hafta sonu kimsenin bizim için bir zamanı olamadığında. Ama geçtiğimiz yüzyıllar içerisinde bu tekil yalnızlık hissi kronik hale gelmeye başladı. İnsanlık tarihinin en bağlantılı olduğu şu dönemde (telefon, televizyon, sosyal medya vs.) yaşamamıza rağmen emsalsiz sayıda kişi kendisini izole edilmiş hissediyor.
Yalnız olmak ve tek başına olmak aynı şeyler değildir. Kendi kendinize olduğunuz her an için şükür edebilir ve çevreniz arkadaşlarınızla dolu olduğu her saniyeden de nefret edebilirsiniz. Yalnızlık ise, saf olarak sübjektif olan bir kişisel deneyimdir. Yalnızlık herkesi etkileyebilir. Para, güç, şöhret, güzellik, sosyal beceriler, harika bir kişilik… hiçbirisi sizi yalnızlıktan koruyamaz çünkü bu biyolojinizin bir parçasıdır.
1) Yalnızlık nedir?
Yalnızlık, acıkmak gibi bir bedensel fonksiyondur. Açlık sizin fiziksel ihtiyaçlarınıza dikkat etmenizi sağlar. Yalnızlık ise sizin sosyal ihtiyaçlarınıza dikkat etmenizi sağlar. Bedeniniz sosyal ihtiyaçlarınızı gerçekten çok önemser çünkü milyonlara yıl önce bu sizin hayatta kalma becerinizle doğrudan ilişkiliydi. Doğal seleksiyon, milyonlarca yıl önceki atalarımızı yaptıkları iş birliği ve birbirleri ile olan etkileşimleri sebebi ile ödüllendirirdi. Zaman içerisinde beynimiz
büyüdü ve başkalarının ne düşündüklerini, ne hissettiklerini anlamak, sosyal bağlar kurmak ve bunları sürdürmek için gelişti. Sosyal olmak biyolojimizin bir parçası haline geldi. Genellikle hayatınız boyunca yanınızda kalacak ortalama 50-150 kişilik bir grubun içine doğdunuz. Yeterince kalori almak, sıcak ve güvenli bir alanda kalmak ya da çocuklarınızı korumak muhtemelen yalnız başınıza olsanız yapmanızın mümkün olmayacağı şeylerdi. Hep
beraber olmak hayatta kalmak demektir, yalnız olmak ise ölüm. Bu sebeple başkaları ile iyi geçinmek çok önemlidir. Atarımız için en büyük tehlike bir aslan tarafından yenmek değildi, sosyal grupları tarafından kabul edilmemeleri ve dışlanmalarıydı. Bundan korunmak için bedeniniz sosyal bir acı yarattı. Bu acı, reddedilmeye karşı evrimsel bir adaptasyondur. Bu sistem, sizin izole olmanıza neden olacak davranışı durdurduğunuzdan emin olmanızı sağlayacak erken bir uyarı sistemidir. Reddedilmeyi çok daha acı şekillerde deneyimleyen atalarımızın reddedilmelerine sebep olan davranışlarını değiştirmeleri daha olasıydı. Bu davranışları değiştiren atalarımız kabilede kalabilirken değiştirmeyenler topluluktan/kabileden atıldılar ve büyük ihtimalle de öldüler. Bu sebeple reddedilmek acıtır
ve tam da bu sebeple yalnızlık bu kadar acı vericidir. Bizi bir arada tutan bu mekanizma, tarihimizin büyük bir kısmında işe yaramıştır ta ki insanlar kendileri için yeni dünyalar yapmaya başlayana kadar.
2) Modern Dünyanın Olumsuz Tarafı
Bu günlerde çokça gözlemlediğimiz yalnızlık salgını geç Rönesans döneminde başlamıştır. Batı kültürü bireye odaklanmaya başladı. Genç Protestan teolojisi bireysel sorumluluğu vurgularken aydınlar, Orta Çağ’ın kolektivizminden uzaklaşmaya başladı. Sanayi devrimi esnasında ise bu eğilim hızlandı. İnsanlar fabrikalarda çalışmak için köylerini ve tarlalarını terk etti. Yüzyıllardır var olan topluluklar, şehirlerin büyümesi ile çözülmeye ve kaybolmaya başladılar. Dünyamız hızlı bir şekilde modernleştikçe bu eğilim git gide daha fazla yayıldı.
Çoğu insan kronik yalnızlık ile tesadüfen tanışır. Yetişkin oluyorsunuz; iş, üniversite, romantizm, çocuklar ve Netflix’le meşgul hale geliyorsunuz. Hepsi için yeterli zamanınız olmuyor ve feda edebilecek en kolay şey olan arkadaşlarla geçirilen zamanı feda ediyorsunuz. Sonra bir sabah uyanıyorsunuz ve kurmaya can attığınız yakın ilişkilerden izole olmuşsunuz. Yetişkinlik döneminde yakın ilişkiler kurmak zordur bu sebeple de yalnızlık
kronikleşebilir.
Bunun Hakkında Ne Yapabiliriz?
Eğer yalnızlık güçlü bir şekilde hayatınızda var olmaya başladıysa yapabileceğiniz ilk şey, içine hapsolmuş olabileceğiniz kısır döngüyü tanımayı denemektir. Genellikle şöyle olur; izole olduğunuzu ilk hissetmeniz, dikkatinizi başkalarıyla olumsuz etkileşimlere odaklanmanıza neden olan gerginlik ve üzüntü duygularına yol açar. Bu durum, düşüncelerinizi kendiniz ve başkaları için daha olumsuz hale getirir ki bu daha sonra davranışlarınızı da değiştirir. Sosyal etkileşimlerden kaçmaya başlarsınız ve bu daha da fazla dışlanmışlık duygusuna yol açar. Bu döngü her seferinde daha da şiddetli ve ağır bir hale gelir ve her seferinde kaçması daha da zorlaşır. Yalnızlık; sizi sınıftakilerden uzakta oturmaya, arkadaşlarınız aradığında telefona cevap vermemeye, artık davet edilmeyene kadar davetleri reddetmenize neden olur. Hepimizin kendimizle ilgili bir hikâyesi vardır. Eğer hikâyenizde insanların sizi dışladığı bir noktaya gelirseniz, diğerleri de buna göre hareket eder ve böylece dış dünyanız gerçekten sizin onu algıladığınız hale dönüşebilir. Bu, genellikle yıllarca süren, yavaş ve ürkütücü bir süreçtir ve bu süreç depresyonla ya da siz isteseniz bile ilişki kurmanızı engelleyen bir psikolojik durumla sonuçlanabilir. Kaçmak için yapabileceğiniz
ilk şey, yalnızlığın tamamen normal bir duygu olduğunu kabul etmek ve utanılacak bir şey olmadığını bilmektir. Kelimenin tam anlamı ile herkes hayatının belirli bir noktasında yalnız hisseder, bu evrensel bir insan deneyimidir. Dikkatinizi neye odakladığınızı kendi kendinize inceleyebilir ve özellikle bazı olumsuz şeylere odaklanıp odaklanmadığınızı kontrol edebilirsiniz. Mesela iş arkadaşınızla yaşadığınız şey gerçekten negatif miydi, yoksa nötr mü hatta pozitif miydi? Belki de diğer kişi gerçekten olumsuz bir tepki vermemişti, sadece yeterli zamanı yoktu. Ek olarak, dış dünya hakkındaki düşünceleriniz de var. Başkalarının niyetleri ve hareketleri hakkında en kötüsünü düşünüyor olabilir misini? Sosyal bir ortamın içerisine girseniz bile o ortamın nasıl devam edeceğine karşı peşin hükümlü müsünüz? Diğerlerinin sizi etraflarında istemediğini mi varsayıyorsunuz? İncinmekten kaçınıyor ve başkalarına açılma riskini alamıyor musunuz? Eğer öyle ise, lütfen başkaları hakkında kötü düşünmeyi bırakır
mısınız? Onların aslında size karşı olmadığını varsayar mısınız? Başkalarına açılmayı ve incinmeyi göze alır mısınız? Ve son olarak davranış tarzınız. Diğerleri ile bir arada olma fırsatlarından kaçınıyor musunuz? Davetleri geri çevirmek için bahaneler mi arıyorsunuz? Yoksa öncelikli olarak kendinizi korumak için diğerlerinden uzaklaşıyor musunuz? Saldırıya uğruyormuş gibi mi davranıyorsunuz? Gerçekten yeni ilişkiler edinmek mi istiyorsunuz yoksa
halinizden aslında memnun musunuz? Tabi ki her insan ve durum kendine özgü ve birbirlerinden farklıdır, sadece iç gözlem kendi başına yeterli olmayabilir. Durumunuzu kendi kendinize çözemediğinizi düşünüyorsanız lütfen psikolojik destek alın. Bu bir zayıflık belirtisi değil aksine cesaret işaretidir.
Bununla beraber yalnızlığa, ya kişinin tekrardan mutlu olması için çözülmesi gereken “kişisel bir sorun” olarak ya da daha fazla dikkat gösterilmesini hak eden bir “halk sağlığı sorunu” olarak bakıyoruz. İnsanoğlu kelimenin tam anlamı ile inanılmaz bir dünya yarattı ancak yaptığımız gösterişli şeylerin hiçbirisi temel biyolojik ihtiyacımız olan bağ kurmanın yerine geçemez veya karşılayamaz. Hadi beraber bir şeyler deneyelim. Bugün birisine ulaşalım. Yalnız hissediyor olsanız da birisinin gününü daha iyi hale getirmek istiyorsanız da. Belki bir süredir konuşmadığınız bir arkadaşınıza mesaj atabilirsiniz. Ailenizden arayı açtığınız birini arayabilirsiniz. İş arkadaşlarınızı kahve içmeye çağırabilirsiniz. Ya da gitmeye korktuğunuz veya tembellik edip sürekli ertelediğiniz bir etkinliğe veya spora gidebilirsiniz. Herkes birbirinden farklı bu yüzden kendiniz için daha iyi olan şeyi siz bilirsiniz. Belki bu denemelerden hiçbir şey çıkmaz ama bu sorun değil. Bunları herhangi bir beklenti ile yapmayın. Amaç sadece ilişki kurma kaslarınızı çalıştırmak böylece zamanla daha da güçlenebilirler veya başkalarının ilişki kurma egzersizlerine yardımcı olabilirsiniz.